Merhaba. Konumuz tonlama. Nefesimizi, sesimizi ve vurgumuzu çözdükten sonra, özellikle vurgu teknik bir konu, ama tonlamada işin içine bir duygu giriyor tabii, çok önemli o da. Ee, ton bir hecedeki sıklık, yani frekansın düşmesi veya yükselmesi olarak adlandırılan bir şey. Başka bir deyişle heceyi pes you da tiz söylememiz, ton. Tonlamaysa tümce içinde, ee, ses yüksekliğini değiştirerek birtakım anlamlar yüklememiz, düşünceler ve duygular yüklememiz, işte sertlik-yumuşaklık eklememiz, ee, anlam katmamız yani konuşmaya. Bir bakıma tonlamada sesin rengi değişiyor, bazen ses yumuşuyor, bazen inceliyor, bazen kalınlaşıyor ve tonlama bir bakıma sesin renklerini kullanarak konuşmanın bestelenmesi. Ama tabii beste çok önemli bir yer kaplıyor, yani bu bestelenmenin abartılı olmaması gerekiyor. Konuşmada düz ve tekdüze olmak kadar fazla tonlama da kötü, bunu da bilmemiz gerekiyor. Yani gereksiz ses değişimleri ve entonasyonda gereksiz oynamalar yapılmamalı ve hece için ton neyse, tabii tümce içindeki tonlama da o. Tonlamayı ezgi veya ezgileme olarak da adlandırıyoruz. Veya entonasyon olarak adlandırıyoruz veya tümce melodisi olarak adlandırıyoruz. Ee, şimdi müsaadenizle birkaç sözcükte tonlamayla ilgili ayrıntılara girmek istiyorum müsaadenizle. Vurgu tonlamadan çok bağımsız bir konu, teknik bir konu, ama bazen destekler nitelikte. Her ne kadar bağımsız da olsa ee, vurguyu kullanarak tonlamamızı değiştirebiliriz. Mesela, gelsin tümcesinde, aynı zamanda cümle tabii, bir eylem öncelikle iki türlü tonlayabilirim. Gelmesini istemiyorsam gelmesini fazla istemiyorum deyim yani, gelmesini fazla istemiyorum. Gelsin. Gelsin, yani gelse de olur gelmese de olur, bakın. İlk heceye vurgu yaptığım zaman isteğimin fazla olmadığını belli etmiş oluyorum. E tabii sesimle de oynuyorum bir bakıma. Ama gelmesini istiyorum, çok istediğim zaman, hemen kaldırayım bunu, çok istediğim zaman gel'sin, gel'sin, istiyorum. N'aptım? Hemen ikinci heceye bir vurgu yaptım. İkinci heceye vurgu yaptığım zaman gelmesini istediğimi belli ettim, gel'sin, 'gelsin. Gel'sin, ilk heceye yaptığımda, buraya yaptığımda gelse de olur, gelmese de, buraya yaptığımdaysa istediğimi belli ettim. Başka bir sözcükte bunu örneklendireyim. Öylesine geldim. Cümleyi de yazayım hatta, Öylesine geldim. Yani, çok önemli değil. Öylesine geldim. Öyle'sine güzeldi ki. Bakın, öyle'sine. Sözcüğün tamamına yaptığımda veya sonlara doğru yüklediğimde vurguyu anlamı büyütüyorum, öyle'sine güzeldi ki. Demek ki vurguyla da destekleyebiliyorum tonlamayı, e tabii sesimde oynama yapıyorum, bestelemeyi değiştiriyorum ama, vurguda da değişiklik yapıyorum. Yani şöyle bir şey, basit bir şekilde anlatmam gerekirse tonlamayı, ee, bir müzikle ilgilenen var mı bilmiyorum, ee, hemence, hemen şöyle bir sol anahtarı, elimden geldiği kadarıyla. Mesela şuranın do olduğunu düşünürsek, ee, şuranın da diğer do olduğunu düşünürsek, mi, fa, sol, la, si, do. Bakın, burası hüzünse, yani bestelerken hüzünlendiysem, bu notadan konuşuyorsam hüzünlendim, hüzünlendim. Tempom nasıl, nispeten nispeten ağır bir tempo, buradaysa farklı bir şey var! Daha neşe, daha neşe var! Sevinç var! Tempom nasıl? Biraz daha artıyor artık. Yani, konuşmamız, bunun arasında giden, hatta bunun üstlerine giden bunun belki aşağılara da inen bir aralıkta bir bir besteleme. Bu bestelemeyi birçok metinde göstermeye çalışacağım, tek tek, farklı farklı metinlerde uygulamalar yapacağız ve orada daha ayrıntılı anlatmaya çalışacağım.